31 Ocak 2015 Cumartesi

2014 temmuz Roma gezilecek yerler

Roma'da ücretli ve üzretsiz gezilecek birçok yer var. Tarihi merkezi çok iyi korunmuş bir şehir burası. Elimden geldiğince bilgi vermeye çalışacağım. Unuttuklarım affola...

Colosseo: Mutlaka görmelisiniz. Giriş ücreti 12€ ve aldığınız bilet Foro Romano ve Palatino için de geçerli. İmparator Vespasian'ın emri üzerine MS 72 yılında yapılmış bu yapı dünyanın en büyük amfi tiyatrosu. 50.000 kişi kapasiteli. 80 adet girişi var. İç kısmı arena, podyum ve mahzen olarak 3 bölüme ayrılmış. Zamanında gladyatör müsabakaları ve halk gösterileri için kullanılmış. Çevresinde bir sürü kaslı sahte gladyatör fotoğraf çektirmek ister misiniz şeklinde bekliyor. İki katlı gezi otobüsleri mutlaka çevresinden geçiyor. Gece ışıklandırmasını da görmenizi tavsiye ederim.





İçini gösteren fotoğraf çekmemişiz. Eski gezi fotoğrafını koydum. Bu arada yanımda duran ve sözkonusu geziyi çok keyifli kılan arkadaşımız Besim'e selamlar. Kendisini çok özledik.

San Pietro Bazilikası: Mutlaka görmelisiniz. Buraya giriş ücretsiz. Ama çok uzun kuyruklar var. İçerideki sanat eserleri bu çabaya kesinlikle değiyor. Bazilikanın en önemli bölümlerinden biri planı Michelangelo'ya ait olan kubbe. 550 basamağı olan bu kubbeye yürüyerek veya belli bir kısmına kadar asansörle çıkabiliyorsunuz. Bu kısım ücretli. Ama yukarıda karşınıza çıkan manzara her çeşit çabaya değiyor. Mutlaka çıkın derim.









 Vatikan müzeleri: Mutlaka  görmelisiniz ama acaip kuyruk oluyor. Ya sabah erkenden sıraya girmek ya da internetten giriş biletlerini almak lazım. http://www.rome-museum.com/ticket.htm adresinden bilet alınabilir. Bu yöntemi tavsiye ederim. Belki 5-10 € fazla ödüyorsunuz ama o upuzun sıranın yanından geçip rahatça size özel kapıdan içeri giriveriyorsunuz.





Bahçede sizi bu dev küre karşılıyor. İsterseniz dönmesini sağlayabiliyorsunuz.

Müzeye gelince; 1400 odadan oluşan bir komplekste farklı koleksiyonlar sergileniyor.


 


Müze ve galerileri içinde barındıran 25 bölüm var. Bunların en dikkat çekenleri sistine şapeli, eqyptian museum, raphael's room. Giriş 16€ . Tüm müzeyi gezmek oldukça vakit alıyor ama değiyor. Tabii en ilgi çeken bölüm sistene şapeli. Şapel Papanın resmi ikametgahı aynı zamanda. Şapele girer girmez dört bir tarafta bulunan freskler başınızı döndürüyor. İçeride fotoğraf çekmek yasak. Ayrıca inanılmaz kalabalık olduğundan durup freskleri uzun uzun incelemek imkansız. Çok fazla görevli var. Durduğunuz anda bile uyarıyorlar. Michelangelo tarafından 1508-1512 yılları arasında yapılan ve şapelin tavanında bulunan freskin tam ortasında yer alan "Adem'in yaradılışı" ve sunak duvarında bulunan "Kıyamet Günü" tasvirlerini kaçırmayın.

Şapeli çektirmiyorlar ama görüldüğü gibi şapele giden koridorlarda hiç fena değil:))
Papalık arabalarının olduğu bölümde ilginç. Bir bölümünde Mehmet Ali Ağca'nın papayı vurmasının videosu oynuyor sürekli. İnsan biraz utanıyor. Bu arada bu kötü olaydan sonra arabalara kurşun geçilmez bölüm eklenmiş. Aşağıdaki merdivenleri de kaçırmamanızı öneririm. Çok güzel. Zamanında papalar atla inip çıkabilsin diye yapılmışlar. Ama sanat eseri gibi.

 Bu da bahçenin arsız kabadayı martılarından. Evcil kedi-köpek gibi olmuşlar. Ne verirseniz yiyorlar. Peşinizde dolaşıyorlar.



Pantheon: İmparator Hadrianus tarafından gökbilim çalışmalarını yürütmek için yaptırılmış. Yapıldığı dönemde pagan tapınağı olarak kullanılan bu yapı diğer tapınakların aksine tüm tanrılara adanmış ve Hristiyanlığın yaygınlaşmasıyla birlikte kiliseye dönüştürülmüş. Yapının en büyük özelliği üzerinde yuvarlak bir açıklık(oculus) bulunan kubbesi. Tüm ışığı bu açıklıktan alıyor. Kubbenin çağı ve kubbe üzerinde bulunan açıklığın yerden yüksekliği (43.3 m.) birbirine eşit. Girişi ücretsiz. Bu bina ve içinde bulunduğu meydan benim Roma'da en çok sevdiğim yer. Bu meydana çıkan daracık hareketli sokaklara, cafelere, pantheon'un içindeki ışığa ve huzura bayılıyorum. Diğer bayıldığım meydan piazza navona'da buraya çok yakın. Pantheon'a sırtınızı verip durduğunuzda meydanın en solunda yukarıda bir sokak var. Bu sokaktaki marketten uygun fiyatla peynir limoncello vs. alabilirsiniz.


Piazza Navona: San't Agnese kilisesi ve Bernini'nin "dört nehir çeşmesi" burada. Bu çeşme dünyanın dört büyük nehrini temsil ediyor. Hangileri mi? Nil, Rio de la Plata, Ganj ve Tuna. Meydanda birçok cafe ve Restoran'da var. Günün her saati hareketli. Gece ışıklandırması da süper.



Trevi çeşmesi: İpek'in şansına bu kez tadilatta olduğundan göremedik. Ama inanılmaz güzel bir çeşmedir. Üç yolun kavşağında bulunduğu, diğer bir görüşe göre ise üç yer altı su yolunun bu noktada toplanması nedeniyle trevi(üçyol) çeşmesi adı verilmiş. Hakkında bir çok efsane var. Çeşmeye para atıp dilek dilemek olmazsa olmazlardan ama biz bu kez yapamadık. Çeşmeye arkanızı dönüp omzunuz üzerinden bozuk para atmanız gerekiyor. Bunu iki kere yapmalısınız ayrıca. Biri Roma'ya geri dönmek, diğeri ise kendi dileğiniz için. Düşünüyorum da geçen sefer dilediğim dilek de gerçekleşti, Roma'ya da geri döndüm.:)) Denemek lazım yani.


 İspanyol Merdivenleri : Merdivenlerin önünde bernini ve oğlu Lorenzo tarafından yapılan Fontana della Barcaccia (Eski gemi çeşmesi) bulunuyor. Ama tadilata almışlar burayı da. Sarıp sarmalanmış. Ayrıca merdivenlerin sembolü olan güzelim çiçekleri de kaldırmışlar. Bu sefer pek keyfine varamadık. Önceden görmemiş olsam "bumu yani" diyebilirdim. Ama siz şansınızı deneyin bence. 



Trastevere: Özellikle Santa Maria bazilikası'nın bulunduğu eski Trastevere köyü ve etrafını görünce, kıvrılarak ilerleyen sokaklarda yürüyünce, tarihi binaların arasındaki minik cafelere kurulup espressonuzu yudumlayınca, geleneksel trattoria(aile işletmesi)'larda İtalyan yemeklerine doyunca tadı çıkıyor buranın. Akşamda çok güzel.

Daha bir sürü yer var tabii ama ben favorilerimi yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz.





 
 


 




-           

2014 temmuz roma genel bilgiler

Termini tren istasyonunda arabayı teslim edip buraya çok yakın olan otelimize doğru yola çıktık. Otelimiz Termini tren istasyonunun tam karşısında olan Dream Station Hotel. Daha önce hiç bu tarz bir otelde kalmamıştık. Burası bir partmanda karşılıklı iki dairenin otele dönüşmüş hali. Her dairede ortak kullanılan, tam donanımlı bir mutfak var. İstediğiniz her an yiyecek bir şeyler alabilir yada hazırlayabilirsiniz. Odalar renklerle belirlenmiş.. Biz turuncu odada kaldık.

Otelin ilginç girişi.
Normalde bir resepsiyon yok. İstediğiniz saatte sizi karşılıyorlar ve size, biri ana giriş, biri apartman girişi, biri daire kapısı, biri de oda kapınız için olan 4 tane anahtarlı bir anahtarlık veriyorlar. Görevlinin telefon numarası da var. Odalar çok temiz ve güzel. İlk başta çok şaşırdık ama çok rahat ettik. Evimiz gibi geldi bir süre sonra. Hatta dışarıda yemekten sıkılıp bir akşam yemeğini mutfakta kendimiz hazırladık. İlginç bir deneyim oldu. Otelin Termini tren istasyonunun karşısında olması ulaşım açısından büyük kolaylık sağlıyor. Ama bu bölge aynı zamanda kentin en çok evsiz barındıran bölgesi. Biz rahatsız edilmedik ama bu bölge genel olarak pek hoş bir bölge değil. Bu nedenle bu çok uygun fiyatlı oteli tavsiye etmek konusunda kararsızım. Ucuz ve temiz olsun, sokak önemli değil diyorsanız olabilir. Yoksa Roma otel kenti zaten. Bir sürü alternatif var.

Genel olarak Roma'ya gelirsek;  Daha önce Ekim ayında gelmiştik bu kente ve bayılmıştık. Temmuz ayı turist mevsiminin en yoğun ayıymış meğer. Her yer nasıl kalabalık, nasıl kirli anlatamam. Ekim ayında aşık olduğumuz bu kentten Temmuz ayında pek hoşlanmadık. Yine de tadını çıkardık tabii. Bol bol gezdik, şahane ötesi yemekler yedik. (Tüm adresleri paylaşacağım) ve dondurmaya doyduk.

Gezilecek yerler bilgisini diğer yazıda paylaşacağım. Gelelim benim mekan önerilerime:

* Pizzeria Da Remo(Piazza di santa Maria Liberatrice,44 Roma) Akşam 7'de açılıyor. Mahalle arasında. Turistik bir bölge değil. Süperdi gerçekten. Pizza buymuş dedik. Bayıldık. Fiyatlar da çok makul. Parmesanlı patlıcan, kabak çiçeği dolması(kocaman bir kabak çiçeğinin içine mozarella ve ançuez koyup kapatıp ilginç bir karışıma bulayıp kızartıyorlar. Midye tadı veren süper bir şey), 2 pizza, kola, bira, su vs. 35€ tuttu. Kesinlikle kaçırmayın.

* Gioletti (Via degli Uffuci del Vicario, 40 Roma)  Dondurma gerçekten süper. Küçük boy aldık. (2,5 €) 2 çeşit seçebiliyorsun. Corn dedik ve o kadar bol kepçe koydular ki zor bitirdik. Şeftali, kavun, fıstık,çikolata özellikle güzeldi. Üzerine cream ister misiniz? diyorlar. Birine koydurduk ama bizi çok sarmadı. Çok güzel bir krema ama dordurmayla gereksiz geldi. Buradaki tüm tatlılar süper. Oturursanız tüm İtalya gibi fiyatlar değişiyor.

* Pompi (Via della croce) İspanyol merdivenlerine çok yakın. Sırtınızı dönerseniz karşıda sağınızdaki bir sokakta. Klasiği denedik. Güzeldi. Bizimkiler bayıldı ama benim için sadece güzeldi. Ben pek tiramisu sevmiyorum galiba. Tanesi 4€ Kaşığı da içinde.

* Ristorante La Piazzetta (Via Cardinale Merry del Val, 16 00153 Roma) Trastevere'de bir restoran. Yeri çok kolay. Çok uygun fiyatlı ve lezzetli bir yer. Örneğin biz kızarmış pirinç topları(peynirli), kızarmış kabak çiçeği dolması, 2 büyük pizza, bira, kola, büyük su için 29 € ödedik.

* Patticceria La Deliziosa (Vicolo Savelli, 50 Roma) Ara sokakta küçücük bir pastane. Doğru düzgün tabelası bile yok. Yanlış sokağa girdiğinizi filan sanabilirsiniz. Ama Roma'nın en iyi 10 pastanesinden biri. Ricottalı krema kullanılmış küçük tartoletler çok çeşitli ve lezzetli. İstakoz kuyruklarının ise hastasıyım zaten. Çikolatalısı da çok lezzetliydi. Tanesi 1€ Siz gösteriyorsunuz, onlar paket yapıyor. Denemeden geçmeyin.

* Çiçek pazarına sabah yolunuz düşerse ortadaki çeşmenin arkasında sol başta olan pastane şahane patatesli ve biberiyeli pizza çıkarıyor. Ama 1-2 saat içinde hepsi bitiyor. Gidece olursanız tezgahta görmeseniz bile patata istediğinizi söylerseniz yeni pişenlerden getiriyorlar. Bir patates aşığı olarak tadını tarif edemem. Hastasıyım.

* Pantheon'a giden ara sokaklarda turist menüsü olmayan tüm restoranlar iyi. Ama fiyat listesine mutlaka bakın. Turist menüsü görürseniz hiç durmayın kaçın.

* San Teodoro-Circo Massimo: Via San Teodoro 74 Cumartesi ve Pazar. 9am-6pm. Büyük bir binanın içinde kurulan organik bir pazar burası. Dİrek üreticiler getirip satıyor ürünlerini. Herşeyi ikram ediyorlar. Çok renkli ve hareketli bir yer. Gerçekten kendileri çiftçi. Çoğu ingilizce bilmiyor ama vücut diliyle pek güzel anlaşabiliyorsunuz kendileriyle. Kocaman bir domuz çevirmiş, parça parça satıyorlardı. Süper pecorino peynirleri aldık. Birde cream dedikleri birşey var. Kavanozlarda satılıyor. Ezme gibi bir şey. Her birinin bir örneğini açmişlar. Yanında da ekmekler var. Tadına bakıp alıyorsunuz. Biz trüf mantarlı ve enginarlı olana bayıldık. Kavanozu 5€ Şarap yanında süper meze olur dedik ve dönüşte arkadaşlarımızla birlikte ne kadar haklı olduğumuzu gördük. Bu pazarın kapısına yakın köşede bir pastane var. Giderseniz görmemeniz imkansız. Çok güzel küçük tartları ve makaronları var. Giderseniz bir göz atın derim. 



















2014 temmuz toscana 2.gün

Çok rahat bir uykudan sonra şahane bir güne uyandık. Şansımıza hava pırıl pırıl. Güzel bir kahvaltıdan sonra yine düştük yollara. İstikamet montalcino ve pienza. Fırsat kalırsa siena ve cortona'da planda var ama bakacağız artık.
Bu bölgede yolculuk çok keyifli. O kadar güzel manzaraların içinde yolculuk yapıyorsunuz ki, her dakika durup fotoğraf çekmek istiyorsunuz.





O kadar çok fotoğraf var ki çekilen ama hiç biri gözünüzün gördüğü güzelliğin yarısını bile yansıtmıyor bence.
Çok güzel bir yolculukla Pienza'ya ulaştık. Şansımıza pazar kurulan güne denk gelmişiz. Bayılırım pazarlara. Sebzeler, meyveler, şahane peynirler, hemen orada hazırlanan hamur işleri derken neredeyse 1 saati pazarda geçirdik. İtalya tarım politikaları çok kesin olan ve çok sıkı denetim yapan bir ülke. Bu nedenler her sebze ülkemizdekiyle aynı görünmesine rağmen çok daha lezzetli. Çocukluğumdan beri bu kadar güzel domates yemedim diyebilirim kesinlikle.
Pienza'ya gelirsek,; Val d'orcia vadisinin göbeğinde çok şirin bir kasaba. Vadi manzarası göz kamaştırıcı. Rönesans döneminde Papa II.Pius tarafından tamamen yeniden yaptırılmış. Papa aynı zamanda doğduğu yer olan Pienza'yı örnek bir Rönesans kasabası yapmaya çalışmış.


 Ne tarafa baksanız şahane bir manzara var. İnsanın içi açılıyor.


Biz bu tokmaklara bayıldık. Her yerde böyle ilginç tokmaklar var. Festival zamanlarında kullanılıyormuş.

Pienza içinde Duomo ve hemen yanındaki saray Palazzo Piccolomini kasabanın görülecek yerlerinden. Sarayın avlusundan Monte Amiata'nın sık ormanlarla kaplı manzarası çok güzel görünüyor. Acıktıysanız buradaki restoranlarda bölgenin özel makarnası olan pici'yi (ev yapımı kalın spagetti denebilir) deneyebilirsiniz. Çok lezzetli gerçekten. Ayrıca bu bölge pecorino peyniri ile ünlü. Kasabadaki peynircilerde tadabilirsiniz yada bizim gibi pazara denk gelip alabilirsiniz:)) Ya da bir önceki yazımda bahsettiğim montepulciano'daki restoranda yiyebilirsiniz.

Pienza'dan sonra yine yollara düşüp serseri mayın gibi dolaşmaya başladık. Montalcino'ya gittik. Özellikle meşhur brunello di montalcino şaraplarını tatmak istiyorduk. Bazı bloglarda okuduğum Enoteca di Piazza'yı bulduk. Bu dükkanda içeriye girer girmez elinize kredi kartı gibi bir kart tutuşturuyorlar. Tatmak istediğiniz şarabı kodlayıp kartınızı okuttuğunuz makineler var. Her şarap şişesinde de tadım ücreti yazıyor. Sistem çok kolay yani. Biz çok abartmadık. Malum araba kullanıyoruz:)) Ama meydanda kahve içmeyi ihmal etmedik.

Sonrada bol bol gezerek, zaman zaman kaybolarak Otelimize döndük. Güzel bir yemek sonrası dinlenmeye çekildik. Malum sabah Roma'ya gideceğiz.

Sabah güzel bir kahvaltı sonrası çok sevdiğimiz otelimizden tekrar gelmek üzere ayrılarak Roma'ya doğru yola çıktık. Otoban'da giderken bakımlı tarlalar, yemyeşil bir doğa ve her yanda tepelere tünemiş, çok güzel kasabalar var. Nereye bakacağını şaşırıyor insan. Bizde arabayı akşam teslim edeceğimiz ve bol vaktimiz olduğu için tabelasını gördüğümüz, uzaktan çok davetkar görünen Orvieto'ya gitmeye karar verdik. Otoban'dan girişi vardı, bizde dönüverdik. İşte tüm gezinin sürprizi bu kasaba oldu. Gezi planımızda hiç olmayan, hatta hakkında doğru düzgün bilgimiz bile olmayan bu kasabaya bayıldık. Ayrılmak istemedik, doyamadık ve sadece burası için tekrar gelmeye karar verdik.

Burası'da surlar içinde tabii. Girişte arabayı bırakıyorsunuz. Kasaba tabii yine çok şirin ama asıl sürpriz burada tüm toscana'daki en büyük Duomo'nun bulunması.

Duomo'nun çevresindeki meydanda çok güzel. Bir süre cafe ve restoran var. Ayrıca kocaman bir yeraltı şehrinin girişi de bu meydanda. Ama gezmek için belli saatler var. Zamanımız kısıtlı olduğundan biz gezemedik ama fotoğraflar gezmeye değer gibi görünüyordu.


Tek başına küçük bir orkestra gibi şahane bir müzik yapıyordu bu adam. Çok eğlenceliydi. Ben ilk kez orvieto'da gördüm bu tek kişilik orkestra düzeneğini. Ama sonra birkaç video klipte de kullanıldı.
 İşte orvieto'nun bir diğer sürprizi. Dışarıdan bu kadar görünen bu bina aslında surların dibine kadar sarmal olarak inen bir tünel.


Kapıdan girdikten sonra aşağıya doğru dönerek iniyor. En altta ise tabii ki içine para atılmış bir havuz ve küçük bir köprü var. Savaşlar zamanında şehrin ihtiyaçları için kullanmışlar burayı.



İnmesi ve çıkması biraz zahmetli ama gerçekten çok ilginç ve güzel bir mekan. Harika fotoğraflar çekiliyor ve çektiğiniz zahmete değiyor. Ben bir benzerini daha önce hiçbiryerde görmemiştim.

Orvieto'nun birde festivali varmış. Bu festival sırasında Duomo önünde ortaçağ kıyafetlerine bürünmüş bir konsey önünde canlı satranç taşlarıyla büyük bir turnuva düzenleniyormuş. Çok ilginç geldi. Kısmet belki festivale denk getirerek yeniden ziyaret ederiz bu şirin kasabayı. Ama artık yola düşmeliyiz dedik ve yaklaşık 1 saat süren bir yolculukla Roma'ya ulaştık. Roma'da araba kullanmayı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Daha önce gelmiş olmamıza rağmen sürekli kaybolarak Termini tren istasyonu'na ulaştık ve kiraladığımız arabayı teslim ettik. Problemsiz, kazasız, trafik cezasız bir yolculuk geçirerek arabadan kurtulduğumuza çok sevindik ve acaip rahatladık. Roma'da en son ihtiyacınız olan şey bir araba. Ve otelimize doğru yola çıktık.







2014 temmuz Toscana bölgesi 1.gün

Toscana bölgesine turlarla da gidebilirsiniz. Ama biz kendimiz canımızın istediği yerde durmayı sevdiğimizden Floransa'dan teslim alıp, Roma'da teslim etmek üzere bir araba kiraladık. Türkiye ehliyeti sorun olmadı. Ful sigorta olmasına özellikle dikkat ettik. Malum bilmediğimiz yollar. Ne olu ne olmaz. Sabah erkenden arabamızı (Audi A3) teslim aldık ve yollara düştük. Sıkı bir harita çalışması sonucunda Chianti yolunu izleyerek (üzüm bağları arasından giden keyifli bir güzergah), San gimignano'ya doğru yola çıktık. Toscana bölgesi gerçekten kocaman bir bölge. Öyle 1-2 günde her yerini gezmek mümkün değil. Ama bir sürü güzel yere gitmemize rağmen bizi çok etkiledi. Öyle fotoğraflar çektik ki görenler gerçek olduğuna inanamadı. Bir örnek (ipek çekti):


Bu bölgede tarihi doku çok güzel korunmuş. Hangi kasabaya girseniz hayran kalmadan çıkamıyorsunuz. Bir sürü yere gidebilirsiniz ama biz gezimize San gimignano ile başladık. Ortaçağ'da Roma'ya giden hacılar bu kasabada mola verirmiş. Daha sonra haç rotası değişmiş ve nüfusu yarı yarıya azalmış. Kalanlar kasabayı gerçekten iyi korumuş. Şu an tam bir ortaçağ kasabası görünümünde. Turizm ve şarap üretimini sayesinde oldukça gelişmiş. Kentin siluetinde uzun kuleler dikkat çekiyor. Orijinalinde 76 adet olan kulelerden şu anda 14 tane kalmış. Bu penceresiz kuleler sahiplerinin servetini ve gücünü temsil ediyormuş.


 13. yüzyıldan kalmış olan meşhur kuyu. Piezza della Cisterna'da.



Biz çok sevdik bu kasabayı. Fotoğraflarla anlatmak gerçekten mümkün değil. Bu arada piezza della cisterna'daki dondurmacıları atlamayın. Venedik'ten sonra yediğimiz en güzel dondurmaydı. Restoranlar da çok şirin.
Bu şirin kasabada birkaç saat geçirdikten sonra yine düştük yollara.Monteriggioni üzerinden Siena'nın yakınından geçerek Montepulciano'ya doğru yola çıktık. Monteriggioni tam tepede, tamamı surların içinde, yine çok şirin bir kasaba. Ama burada fazla oyalanmadık. Akşam montepulciano'da şahane bir restoranda rezervasyonumuz olduğundan biraz acele ettik açıkçası. Otelimizi de bu restoran yüzünden Montepulciano'dan seçtik. Hotel Panoramic. Çok keyifli bir yolculukla akşam saatlerinde otelimize ulaştık.
2 gece konakladığımız Hotel Panoramic otel bizim için şahane bir sürpriz oldu. Çünkü bu oteli de yine hotels.com'dan çok uygun bir fiyata almıştım ve çok bir beklentim yoktu açıkçası. Ama otel İtalya küçük oteller kitabında ilk 10 içinde olan bir otel çıktı. Herşey süper ötesiydi gerçekten. Şahane bir oda, kocaman ve yumuşacık havlular, saten yatak takımları, sıcak bir karşılama, süper ötesi bir havuz alanı, çok güzel bir kahvaltı vs.vs. Bayıldık biz bu otele.



 Odamıza yerleştikten sonra montepulciano gezisine başladık. Otelimizden şehir böyle görünüyor. Montepulciano deniz seviyesinden 605 m yükseğe kurulmuş toscana'nın en yüksek kasabalarından biri.





Toscana genelde olduğu gibi burada da şehrin içine arabayla giremiyorsunuz. Arabayı surların dışında park ettikten sonra merdivenleri tırmanarak şehre girdik. Burası da çok güzel korunmuş. Ben burayı Alacakaranlık filmi nedeniyle çok görmek istiyorum. Edward'ın intihara teşebbüs sahnesi bu kasabada çekilmiş.  Kasabanın genel olarak biraz ürtütücü bir havası var . Gerçekten vampirler yaşamış gibi hissediyor insan. Aşağıda ana meydan görünüyor.
 

 Burası Vino Nobile Di Montepulciano şaraplarının merkezi.
 


İşte Edward'ın dışarı çıktığı bina.


 Akşam saatlerinde gökyüzü. Güzel bir gezintiden sonra tam rezervasyon saatimizde Osteria Acquacheta (via del Teatro 22,53045 Montepulciano, 0578 75 84 43) isimli restorana ulaştık. Burası aslında kasap dükkanı gibi bir yer. Standart basılı bir menüleri yok. Rezervasyonsuz yer bulmak mümkün değil ve sadece telefonla rezervasyon alıyorlar. Fiorentina steak için en iyi adres deniyordu. Gerçekten haklı çıktılar. Bayıldık biz buraya.





Dar, uzun, sonu fırınla biten bir dükkanda tanımadığınız insanlarla masa paylaşarak oturuyorsunuz. Kağıda yazılmış bir menü getiriyorlar. Çok karizma bir şefi var. Aşağıda görülüyor kendisi.


Ve yemek seremonisi başlıyor. Biz, salata, armutlu pecorino, trüf mantarlı pecorino, picci makarna, kocaman bir steak, 3-4 sosis , ev şarabı ve su için 73,7 € hesap ödedik. Yani bu kadar tantanaya ve lezzete göre oldukça hesaplı bir fiyat. Hesaplamayı da direk önünüzde duran örtü kağıdın üzerinde yapıveriyorlar:)) Çok memnun ve mutlu ayrıldık. Hatta bizim et sevmeyen kızımızız ısrarıyla ertesi gece içinde rezervasyon yaptırdık.


Bu güzel yemekten sonra aşağıdaki güzel pastanede kahvelerimizi içtik ve otelin yolunu tuttuk.